29 Mayıs 2011 Pazar

KAYBOLMAMIN NEDENİ

10 günden fazla olmuş bir şeyler yazmayalı. Ama bahanem çok dinlemeden karar vermeyin. Hazırsanız başlıyorum anlatmaya...

19 Mayıs zamanı 4 gün tatil olması nedeniyle okul olarak Çanakkale'ye gezi güzenleyelim dedik.
Gezi güzergahı Antalya-Akçay-Çanakkale-Foça-İzmir-Şirince-Antalya. 
Süre 4 gece 3 gün. 
İçerik: (bkz. aşağıdaki fotoğraflar.) Ayvalık Cunda adasında deniz kenarında Ayvalık tostu yenildi, kucağımıza atlayan kediler biraz sevildi, Akçay'da bir otel de konaklandı, Sabah kahvaltısının ardından doğru Çakkaleye gidildi ama bir gün de gez gez bitirilemedi. Gece Foça'ya gelindi ve orada bir otelde konaklandı. Sabah kahvaltının sonrası İzmir'e geçildi. Özlenen KORDON havası doya doya içe çekildi, bizi karşılayan ailemizle hasret giderildi, Midye dolma yendi, Asansörden İzmir'le vedalaşıldı ve Şirince'ye geçildi. Şirincenin dar taş sokakları gezildikten sonra Antalya'ya dönüldü. Sabah 5te evdeydik.





Sonuç: Akçay'da yağmurda ıslanmaktan, Çanakkale ve İzmir gezisinde sıcaktan kurtulmak için soğuk soğuk içecekler tüketmekten ve yorgunluktan hem faranjit hem de grip olmuş bir ben.
1 hafta oldu geziden geleli ve ben kendimi daha yeni toplayabildim. Bunda yaklaşan SBS'den dolayı işlerimin yoğun olması ve dinlenemememin etkiside çok büyük tabi ki. Bütün bir haftayı yandaki bardak elimde geçirdim :(  Ama yine de; çok güzel bir geziydi. Çanakkaleye daha fazla zaman ayırmak gerek. Bu arada İZMİR'imi ve ailemi çok özlemişim. Bu geziyle ilgili anlatacaklarm bu kadar sanmayın bu sadece bir açılış. Eğer araya başka şeyler girmezse en az 3 yazı daha çıkar bu konudan.
AAAAA! Bi de, bileziğim nasıl? ŞİRİNCE hatırası :)

18 Mayıs 2011 Çarşamba

İLK YIL DÖNÜMÜ...


   

Günleri sayardık önce 
1 ay kaldı, 2 hafta kaldı, 10 gün kaldı diye.
Ne oldu nasıl oldu anlamadan gelip geçti o özel gün.
Bak bir yıl oldu bile.
Söyleseler inanamazdım!
Ama iki elmanın yarısı gibi
Tamamladık birbirimizi.
Biliyorum hiç bir güç kolay kolay ayıramaz bizi.
Ne insanlar, ne yollar ne de başka engeller...
Öyle bir sevgi var ki aramızda
Ateş gibi yakıcı ama bebek gibi masum.
Hiç bitmeyecek biliyorum,
Söylemekten bıkmayacağım biliyorum.
Sen benim şansımsın,
SENİ SEVİYORUM.



       15 Mayıs 2011 bizim ilk evlilik yıldönümümüzdü. Ne yapsak nasıl yapsak yok pazar gününe denk geliyor diye düşünürken ben, eşim saf numarası yapıp beni uyutmuş Kemer'de bir otelde rezervasyon yaptırmış. Bir gün önce söylemek zorunda kaldı çünkü çok hastalandı ve rezervasyonu iptal ettirmeyi düşündük. Ama ertesi gün kendini iyi hissedince canım benim düşük yollara.

        
       Antalya'nın Kemere doğru giden bir tarafı deniz bir tarafı deniz bir tarafı çam ağaçlarıyla kaplı yollarından ve 3 tane küçük tünelcikten geçerek doğayla iç içe olan otelimize vardık. Her şey o kadar güzeldi ki, temiz hava, bir birinden lezzetli yemekler, sessizlik, huzur ve aynı zamanda eğlence...
Güzel bir haftasonu geçirdik. Havasından mı, suyundan mı yoksa sevdadan mı bilmem... diyerek resimlerimizle birlikte bu yazıyı noktalıyorum. 

  
 Otel bir yamaca kurulmuş, bu teleferikle tepeye çıkabiliyorsunuz.


En tepeden Kemer-Akçay manzarası


Ah! Bir de gerçek olsa...


Otelin devre mülkleri birer köşk gibi
 Nuh'un gemisi
 Rengarenk kuş evleri çok şirinler
 Ve bahçede gezerken ördekler, kazlar, sülünler, hindiler, tavus kuşları ve daha pek çok hayvan 
bizlere eşlik ediyordu

11 Mayıs 2011 Çarşamba

ANNE BAK! ENGİNAR DOLMASI YAPTIM

       İş başa düşünce her şeyi yapabiliyor insan. Önce anne arandı. Dolmanın tarifi alındı ve harfiyen uygulandı. Her ne kadar annemin yaptıkları kadar lezzetli olmasa da fena sayılmazdı. Biz beğendik. Ama itiraf etmeliyim ki en zor olan kısmı enginarı yıkamaktı. :) Yaprakları diken gibi parmaklarıma battı. Sonunda vuslat varsa çekilen acılar  kutsaldır demişler. Enginar hasretimizi de gidermiş olduk böylece.

10 Mayıs 2011 Salı

HAFTA SONUNUN ÖZETİ


               Herkese merhaba!
Cuma günü hıdırellez şenliklerine gitmeyi ne çok istediğimi anlatsam da yağmur ve fırtına tüm hayallerimi suya düşürdü. Bende bu moral bozukluğuyla aldım elime boş konserve kutusunu yeşile boyadım. Süslemek için birşeyler ararken elime geçen eski yeşil kolyeyi dolamak aklıma geldi. Şimdilik böyle kullanırım. İçine birkaç gül yerleştirdim ama o halinin fotoğrafını çekmemişim.

Cumartesi günü alış verişe çıktığımızda paşabahçe'nin bu yeni çay bardağı setini gördüm. Bardakların büyüklüğü çok hoşuma gitti. Ben iki yudumda biten çayda hiç zevk almıyorum. Benim bardağım biraz doyumluk olmalı. Bir de çay bardağının tabağın içinde lıngır lıngır sallanmasından hiç hoşlanmam. Bu bardak ise tabağına cuk diye oturuyor. Kısaca görür görmez bu benim için yapılmış dedim ve fiyatının çok uygun olmasıyla birlikte hemen aldım. Tek dezavantajı 4'lü olması ama biz zaten toputopu iki kişiyiz. 
 Pazar sabahı anneler gününde annelerimizden uzak olmanın verdiği buruklukla şimdi annemin yanında olsam ona böyle bir kahvaltı hazırlardım dedim ve eşimle birlikte yeni bardaklarımızı da kullanarak böyle bir kahvaltı hazırladık. Her ne kadar annelerimiz yanımızda olmasa da biz afiyetle yedik her şeyi. Ekmekler tamamen eşimin eseri. :)
 Vee haftasonunun bombası! Dark deniz sezonunu açtı. Antalyada yaşasak ve sık sık deniz kenarında yürüyüş yapsak da Dark hep uzaktan bakmıştı denize ve girmek için hiç çaba sarfetmemişti. Bu kez ben dizlerime kadar suya girip gel oğlum diyince koşarak suya atlayıp yüzmeye başladı. O kadar hoşuna gitti ki sudan çıkıp çıkıp tekrar girdi. Şimdilik benden bu kadar :)

5 Mayıs 2011 Perşembe

BAHAR GELDİ!!! mi?



     Bu yıl yüzünü bir türlü göstermeyen, zar zor olsa da her ortaya çıktığında bir anda kaybolan güneşten içime fenalık geldi artık. Bahar gelsin istiyorum. Ama hala hava durumunda hafta sonu yağmur, şimşek , fırtına var diyorlar. 
     Bugün hem sevdiğim bir arkadaşımın doğum günü, hem okulumuzda anneler günü kutlaması var hem de bu gece dileklerimizi gül ağacına asmanın zamanı. Yarın ise hıdırellez şenlikleri yapılacakmış burada sahilde. Kumsalda ateşler yakılacak, çeşit çeşit yiyecekleri ikram edilecekmiş. Bu yıl onu fark etmeden zamanı geçsede "bahar" için eğlenecekmiş tüm insanlar. Mutlaka gitmek istiyorum. Tüm çocuklar bugün ellerinde güllerle geldiler okula. Bu ikiside benim payıma düşenler. Cıvıl cıvıl çocuklardan mis kokulu güller almak inanılmaz güzel bir duygu. Beyaz olanın kokusu yazıyı yazarken buram buram gelmeye devam ediyor.





    Sabah kalktığımdan beri kıpır kıpır içim. Enerji doluyum. Elimde makinem bir sürü fotoğraf çektim. İşte çevremden zorda olsa yakaladığım bahar manzaraları.
  
SARDUNYALARIM

Balkonumdaki "kumkuat" ağacı. Baş parmağın bir boğumu kadar olan meyvesi bir kilo portakaldan daha fazla C vitamini içeriyormuş.

Bahçemizdeki papatyalar ve japon gülü.........

Biraz içimiz açılsın di mi ama? 

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Şişelerim!

Son zamanlarda yaptıklarımdan paylaşmadığımı fark ettim.(son zamanlarda bir şey yapmadığımın da farkındayım ama okulda işler çok yoğun :)) Ve sevgili maya'nın cicileri postunda lingo lingo şişeler demişken aklıma geçen yıl yaptığım şişelerim geldi. İşte bunlarda benim turkuaz şişelerim. Soldaki'nin üzeri yumurta kabuğu kaplı. Beğenilerinize...

AKILLI OĞLUM HAKKINDA BİRKAÇ ŞEY

     Dün akşam Darkla evde yalnızdık. Önce kendi yemeğimizi pişireyim sonra Dark'a yemeğini veririm dedim ve yemek hazırlarken parmağımı oldukça derin kestim. Kanamasını zar zor durdurdum. Bandajladım. Bu arada Dark'ın yemek saati geldi. Tabağına yemeğini koydum. Benim oğlum parmağımızı şıklatmazsak yemek yemez. Öyle öğrendi. Ama bende tam orta parmağımı kestiğim için bir türlü parmağımı şıklatamadım. Tam 5 dakika "hadi oğlum ye", "tamam, dark yiyebilirsin" , "ye artık hadiiiii" dememe, elimle işaret etmeme rağmen başarılı olamadım. Dark yerinden bile kımıldamadı. Aman boşver de diyemiyorum. Çok acıktı ve gözümün içine bakıyor izin vereyim diye. Neyse zar zor sağ el parmaklarımla "şık" yapabildim de oğlum da yemeğini yedi. 
          Hem sinir oldum hem de çok sevindim. Benim oğlum çok akıllı.

  
         Bu arada Dark artık arabada giderken kafasını pencereden çıkarmayı öğrendi ve çok sevdi. Bütün haftasonu gittiğimiz her yere fotoğraftaki gibi gittik. Bir ara yağmur yağıyor diye camı kapattık ama ağlamasına ve havlamasına daha fazla dayanamayıp camı tekrar açmak zorunda kaldık.

        Üst fotoğrafta Dark'ın kolunun altındaki şey bir zamanlar bizim uzuuun balkon hortumumuzdu. Balkon yıkarken çok işe yarıyordu. Bir gün işe gittiğimizde hortumu kaldırmayı unutmuşuz ve eve geldiğimizde o uzun hortumu kısa kısa 5-6 parça halinde bulduk. Artık her biri Dark'ın en sevdiği oyuncakları oldu. Bu hortumları çekiştirmeyi çok seviyor. Oynamak istediği zaman hortumu alıp bacağımıza koyuyor ve bekliyor. Eğer biz hortumu alırsak bir ucunu da o tutuyor ve yarışma başlıyor....



       Ve Dark diyor ki "Eğer benim gibi ev hayvanlarına, ömrümüzün sonuna kadar sahip çıkamıyacaksanız, bizi evinize almayınız. Sahiplerimiz bizim tüm dünyamız ve onlardan ayrılmak bizim için çok acı.Ben ailemi onlar işteyken bile çok özlüyorum. Onlarsız bir hayatı düşünemiyorum."
        Şimdilik bu kadar. Herkese mutlu günler...